İklim Değişikliği ve Karbon
Küresel Isınma ve İklim Değişimi
Küresel ısınmayı kabaca kademeli olarak yer kürenin sıcaklığının artması olarak tanımlarsak, bu artışı etkileyen temel faktörün de, atmosferde giderek oranı yükselen sera gazları olduğunu söyleyebiliriz.Karbondioksit, su buharı, metan, azotoksit, kloroflorokarbonlar gibi başlıklar altında çeşitlenen sera gazları, güneş ışınlarının soğurulmasına yol açarak yerkürenin ısınmasına yol açmaktadır. Bu gazlar içinde ise karbondioksit gazının %80 oranında paya sahip olduğuna dikkat çeken bilim adamları, küresel ısınma sorunsalında öncelikli rolün atmosferdeki karbondioksit oranının artışına ait olduğunu belirtmektedirler.
Küresel çaptaki bu gelişmelere paralel olarak giderek çevre bilincinin açığa çıkması ve çevresel bozulmanın yerküre üzerindeki tüm varlıkları olumsuz yönde etkilediğine dair farkındalık, uluslararası düzeyde bu gidişat ile mücadele etme çabasını beraberinde getirmiştir. Bilindiği üzere, Birleşmiş Milletler bünyesinde gerçekleştirilen uluslararası görüşmeler ve akabinde Rio Zirvesi (1992) bu amaç doğrultusundan atılan adımlardan biridir. Rio De Janerio’da düzenlenen Birleşmiş Milletler Çevre ve Kalkınma Konferansı’nda “İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi” (UNFCCC) imzaya açılmış, 1994 yılında, Rio Sözleşmesi’ni imzalayan ülkelere sera gazı emisyonlarının azaltılması için yükümlülük veren sözleşme yürürlüğe girmiştir. Buna ek olarak, konferansta sözleşmenin amaçlarını gözetmek ve denetimini sağlamak amacıyla her yıl tüm ülkelerin katılım göstereceği “Taraflar Konferansı” (COP)’nın düzenlenmesi kararlaştırılmıştır. Bu konferanslardan üçüncüsü olan ve Kyoto Protokolü (1997) olarak adlandırılan konferansta, önceki görüşmelerle karşılaştırıldığında daha detaylı bir biçimde, seragazı salınımının azaltılmasına yönelik uygulamalar/yükümlülükler ve yöntemler tartışılmıştır.
Kyoto Protokolü:
Kyoto Protokolü, küresel ısınma ve iklim değişimi tehdidine karşı bir önlem olarak Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi (BMİDÇS) kapsamında imzalanmış bir sözleşmedir. Sözleşmede öncelikli olarak, atmosferdeki normal değerlerin üstünde bir yoğunluk sergileyen sera gazı salınımının, küresel iklimi niteliğini değiştirmeyecek seviyelerde dengede tutulması amaçlanmaktadır. Zira “Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli”nde, 1990 ile 2100 yılları arasında yerküre sıcaklığının 1,4°C- 5,8° C arasında artacağı yönünde tahminler yapılmıştır. Kyoto Protokolü'nün yükümlülüklerinin tam anlamıyla yerine getirilmesi halinde ise, 1990 ile 2100 yılları arasında, sıcaklık artışının 0,02° C - 0,28° C arasında seyredeceği varsayılmaktadır. Bu amaç çerçevesinde hazırlanan Kyoto Protokolü 2000 yılı itibariyle 174 ülke tarafından yürürlüğe konulmuş, böylelikle bu ülkelerin sera gazı salınımlarının yaklaşık olarak %60’ı kapsam altına alınmıştır.
Böylelikle Kyoto Protokolü’ne imza atan ülkeler, 2008 ile 2012 yılları arasında sanayi kuruluşlarına bir takım sınırlamalar koyarak sera gazı salınımlarını, 1990 yılındaki salınımlarına göre %5 oranında düşürecektirler.
Getirdiği yükümlülüklerle Kyoto Protokolü yürürlüğe girdiği ülkelerde emisyon ticaret sistemini yerleştirmiştir. Buna göre, bilimsel çevrelerce belirlenen seviyeden daha fazla karbon emisyonu salınımı yaratan şirketler, ya "Karbon Kredisi" almak ya da yüksek bir vergi ödemekle yükümlüdürler. Kyoto Protokolü, karbon emisyonu yüksek gelişmiş ülkelerin, sera gazı salımı hedeflerine ulaşmak için başka ülkelerden salınım azalması satın alabilmelerine imkân tanımıştır. Diğer bir ifadeyle, bu uygulamada, karbon salınımından dolayı kendisine tanınan kotayı dolduran ülke, kuruluş ve şirketler, karbon kotasını, kullanmış olduğu alternatif enerji kaynaklarından dolayı doldurmamış olan satıcılardan karbon kredisi satın alabilmektedir.
Gönüllü Karbon Piyasaları:
Karbon piyasaları “zorunlu karbon pazarı” ve “gönüllü karbon pazarı” olarak ikiye ayrılmaktadır. Gönüllü karbon piyasaları, Kyoto Protokolü’nün yürürlüğe konmadığı ülkelerde, kendi karbon salınımlarının sorumluluğunda olan ve gönüllü iştirakte bulunan hükümetler, şirketler ve bireylerden oluşmaktadır. Bu gönüllü piyasalar, karbon emisyonunu azaltıcı projeler sunan kuruluşlardan projelerini düşük fiyatlara satın almaktadırlar. Gönüllü karbon piyasasına proje sunan kuruluşlar ise esas olarak zorunlu karbon piyasasındaki legal prosedürleri takip etmek zorunda değildir.
Ülkemizde de Kyoto Protokolü henüz TBMM’nce imzalanmadığı için ulusal sınırlar içerisinde yaratılan karbon kredileri yalnızca gönüllü piyasalar kapsamında işlem görebilmektedir. Gerçekten de karbon piyasalarına ilişkin incelemelere bakıldığında Türkiye’ye benzer şekilde, Kyoto Protokolü’nün yürürlüğe koymamış ülkelerde, özellikle 2006 yılından itibaren karbon kredilerine olan ilgide büyük bir artışa tanıklık edilmektedir. Bu piyasalarda da başta rüzgâr santralleri olmak üzere, hidroelektrik santralleri, jeotermal tesisler, ağaçlandırma ve biyogaz kullanımını yaygınlaştırıcı projelere ağırlık verilmiştir.
Sera Gazı Salınımının Azaltılmasında Ormanlaştırmanın Etkisi:
Küresel ısınma ve iklim değişikliği tehlikesine karşı uluslararası düzeyde mücadele verilirken, Türkiye bu noktada öncelikle bu küresel tehdide karşı önlem alması gereken ülkeler arasında yer almaktadır. Çünkü bilimsel araştırmalara göre, ülkemiz küresel ısınmanın zararlı sonuçlarını ilk ve en şiddetli şekilde yaşayacak ülkelerden biri olacaktır. Bu noktada Türkiye’deki kurum ve kuruluşların sera gazı salınımlarını, belirlenen normal seviyeye çekecek yöntemleri takip etmeleri ve bu doğrultudaki projelerine yaygınlık kazandırmaları zorunluluk arz eder.
Sera gazı alınımını azaltıcı methodlar üzerine gerçekleştirilen araştırmalar günden güne hız kazanırken, belirtmek gerekir ki bu yöntemler içerisinde “ormanlaştırma” nın önemi göz ardı edilmeyecek derecede merkezidir. Şöyle ki; bilimsel araştırmalara göre, bitkilerin fotosentez yoluyla karbondioksit gazını bünyesine hapseder ve kimyasal tepkimelerle organik maddelere dönüştürerek tutulmasını sağlar. Ormanlar ise bitki türleri arasında karbondioksit tüketimini büyük oranda gerçekleştiren bitki topluluklarıdır. Bu sebeple, sera gazı salınımının canlı ve cansız varlıklar üzerindeki tahrip edici etkisinin geciktirilmesinde ormanlaştırma faaliyetlerinin en etkin yöntemlerden biri olduğu bilim adamlarınca üzerinde uzlaşılan bir saptamadır. Özetle, ormanlaştırma, bir yandan karbon salınımının azaltılmasında etkin yöntemlerden biri olarak belirginleşirken, doğanın değişen dengesini yeniden sistematize edecek en etkili mücadele aracı olarak değer kazanmaktadır.
Ege Orman Vakfı olarak amacımız küresel tehdit olarak adlandırabileceğimiz küresel ısınmanın doğuracağı felaketlere dair bir çevre bilinci oluşmasına hizmet etmek ve bu doğrultuda küresel ısınmayla açığa çıkacak felaketleri geciktirmek için çözüm üretmektir.
Bu çerçevede, Ege Orman Vakfı bir yandan küresel ısınma tehdidi ve bilimsel verilerin kılavuzluğunda Türkiye’de karbon emisyonu projelendirme çalışmalarının ön hazırlıklarını tamamlarken, diğer yandan T.C. Orman ve Su İşleri Bakanlığı’nın 2008–2012 yıllarını kapsayan yeni bir “Ağaçlandırma ve Erozyon Kontrolü Seferberliği” ne de katkıda bulunmayı kendine görev saymıştır. Bu çerçevede Ege Orman Vakfı Türkiye’de ormanlardan odun üretimi ve tüketimi için faydalanılmasının önüne geçerek karbon emisyonunu azaltmayı hedeflemektedir.